Eski Türkçede “Kama” Ne Demek? – Bir Sevdanın, Bir Sözün Hikâyesi
Bir akşamüstüydü… Pencerenin önünde otururken elimde eski bir sözlük, sayfaların arasında sararmış bir kelimeye takıldım: “Kama.” Basit görünüyordu, kısa, keskin, ama içinde bir çağın sesini taşıyordu. O an içimde bir hikâye doğdu. Belki de kelimeler, en çok kalbe dokunduklarında yaşlanmazlar diye düşündüm. Bugün sana, hem bir kelimenin anlamını hem de onun yüreğimizde bıraktığı izleri anlatmak istiyorum.
Bir Kelimenin Gölgesinde: Kama
Eski Türkçede “kama”, “bıçak, hançer” anlamına gelir. Ama sadece kesici bir alet değildir bu kelime. Savaş meydanlarında cesaretin, halk dilinde onurun, gönül yarasında ise sevdanın sessiz acısının simgesidir. “Kama saplanmak” derdi eskiler, yalnız bedene değil, kalbe de. İşte bu yüzden kama, hem savaşın hem de sevdanın silahıdır.
Bir Adam, Bir Kadın ve Bir Kama
Bir zamanlar Orhun Irmağı’nın kıyısında yaşayan iki genç vardı: Alp Yalın ve Ayça. Yalın, savaşlarda stratejiyle zafer kazanan bir akıncıydı; düşünmeden değil, hesap ederek vururdu. Onun için her adım bir çözümün, her hamle bir sonucun parçasıydı. Ayça ise halkın içinde büyümüş, sözleriyle yaraları saran bir kadındı. O, insanların gözlerinden anlar, sessizliği dinler, yürekleri iyileştirirdi.
Bir gün Yalın sefere giderken Ayça’ya kendi kamasını bıraktı. “Bunu sana veriyorum,” dedi, “çünkü bu sadece demir değil, bana dönüş yolunu hatırlatır.” Ayça, o an o demiri değil, Yalın’ın yüreğini tuttu elinde. Gözlerinden süzülen yaş, kama gibi kalbine saplandı. Ama o saplanan acı, bir bekleyişin gücüne dönüştü.
Erkek Akılla, Kadın Kalple Anlar
Aylar geçti. Yalın savaşta her planını titizlikle kurarken, Ayça köyde dua eder, gelen her rüzgârda onun adını fısıldardı. Yalın stratejik bir savaşçıydı; “nasıl kazanırım” sorusuyla yaşardı. Ayça ise kalbinden gelen sezgilerle, “nasıl bağ kurarım” diye düşünürdü. Onların yolları farklıydı ama amaçları aynıydı: birbirine kavuşmak.
Bir gece Yalın geri döndü. Yaralıydı, ama gözleri ışıl ışıldı. Ayça onu görünce elindeki kamayı kaldırdı. “Bu kama senin elinden çıktığında bir savaş başlattı,” dedi. “Ama şimdi, seninle birlikte barışa dönüyor.” O an, kelimenin anlamı yeniden doğdu. Artık kama, sadece bir silah değil; bir sevdanın, bir inancın, bir bağlılığın sembolüydü.
Kamanın Kalpteki İzleri
Eski Türkler için kama, hem koruyucu hem yıkıcı bir güçtü. Tıpkı insanın kendi duyguları gibi… Sevgi de bazen korur, bazen yakar. Akıl, savaş alanında kazanabilir ama kalpteki zaferi empati kazanır. Ayça bunu bildiği için Yalın’ın sessizliğini dinledi, yaralarına dokundu ve onu iyileştirdi. Çünkü o, bir kelimenin içindeki ruhu görebilen bir kadındı.
Bir Kelimenin Ardında Gizlenen Gerçek
“Kama” kelimesi, yüzlerce yıl önce taşlara kazınmış olsa da hâlâ içimizde yaşamaya devam ediyor. Her birimizin kalbinde bir kama vardır; kimimiz o kamayı bir sözle saplar, kimimiz bir gülümsemeyle çıkarır. Yalın aklıyla kazandı, ama Ayça kalbiyle yaşattı. Çünkü insan, ancak duygusunu kelimeye dönüştürdüğünde gerçekten var olur.
Son Söz
Eski Türkçede “kama” sadece bir bıçak değildir; bir hatıradır, bir duygudur, bir hikâyedir. Belki de hepimizin içinde küçük bir kama saklıdır — bazen kırık, bazen paslı, ama hep hatırlanmaya değer. Bu hikâye, bir kelimenin gücünü hatırlatmak için değil, kelimelerin bizi nasıl birleştirdiğini göstermek içindir.
Senin kalbinde hangi “kama” var? Belki de onu yazmanın, paylaşmanın zamanı gelmiştir…